ÇİMİ KÖYÜNE HOŞ GELDİNİZ!!!
  GELENEK VE GÖRENEKLERİMİZ
 
 KÖYÜMÜZÜN GELENEK VE GÖRENEKLERİ

      Ücra bir köy olup başka yerlerle iletişimi az olduğu için Orta Asya'dan kalma gelenekleri devam etmektedir. Köyde, cenaze düğün, hatim duası, gurbete gidenleri topluca uğurlama, gurbetten gelenleri topluca ziyaret etme, felakete uğrayanları (ölüm, hastalık, tabii afet gibi) kederini paylaşmak hâlâ yaşayan geleneklerimizdendir.
    
Helva Sohbetleri ya da Kütük Helvası: Uzun kış gecelerinde köy erkekleri bir evde toplanırdı. Bu toplantıların bir başka sebebi de ilk defa erkek çocuğu olan aileye kütük atılır (kütükle helva yapsın) ev sahibinin istediği bir tarihte toplanılırdı. Sohbetten sonra köyde yaşanmış hikâyeler anlatılırdı. Bazen bu hikâyeler skeç (Oyun)şeklinde oynanırdı. Sonra yüzük oyunu* oynanır, güncel konularda sohbet yapılırdı. Bazen kütük atılmaksızın oyunda yenilen kişi ya da grup sonraki sohbetin ev sahipliğini yapmak konumunda kalırdı
       *Yüzük oyunu: Oyun iki takımdan oluşur. Malzeme olarak bir yüzük ve yedi mendil ya da küçük havlu bulunur. Kur'a ile uyuna bir taraf başlar. Yedi mendil açık bir yere serilir. Oyuna başlayacak takımdan bir kişi elindeki yüzüğü mendillerin birinin altına saklar, saklarken hangi mendilin altına koyduğunu belli etmemeye çalışır. Rakip takımın oyuncuları saklarken dikkat ederler. İlk seferde yüzüğün hangi mendilin altında olduğunu bulabilirse mendil saklamak kendi tarafına geçer. İkincide bulunursa karşı tarafa 11 puan verir, üçüncüde bulursa 9 puan, dördüncüde bulursa 7 puan, beşincide bulursa 5 puan, altıncıda bulursa 3 puan, sonuncuda bulursa kazanmış olur, mendil saklama kendi takımına geçer. Yarışma bazen çok çekişmeli geçip sabahlara kadar sürerdi. Alınan puanlarla kim 101 ya da 151 puanı erken toplarsa oyunu kazanmış olur. Ev sahibinin ikramları (Helva) yenir. Kaybeden taraftan bir kişi bir sonraki toplantının ev sahibi olması gerekir. Köyümüzde yüzük oyunu, uzun kış gecelerinin en eğlenceli oyunlarından biri idi.

      Nişan Adetleri: (Akseki ve Aksekililer kitabından yararlanılmıştır) Baba veya anne komşuları, arkadaşları, akrabaları vasıtasıyla oğlunun ağzını aratır. Hangi kızı istediğini öğrenir.

      Kızın ailesine “hayırlı bir iş için ziyarete geleceklerini” belirtirler. Kız evi kızlarını istemeye geleceklerini anlar vermeye niyetleri varsa “buyurun gelin” der. Bundan sonra oğlanın akrabalarından birkaç kişi ve köyün imamı ya da ileri gelenleri kız istemeye giderler. Kız evinin önüne gelince kızın babasını yüksek sesle çağırırlar.” Mehmet ağa, hasan bey… Misafir kabul eder misin?”diye usulden sorarlar. Ev sahibi “ ooo buyurun, buyurun diyerekten kapıya kadar gelerek gelenleri karşılar ve içeri alır.

       Mutad sohbetten sonra gelenlerin en ihtiyarı (genellikle imam) sözü alır.

    -E ……ağa gelelim bizim meseleye,diyerek sözü  açar. “Allah’ın emriyle Peygamber efendimizin kavliyle senin kızı …. Ağanın oğlu A….. uygun gördük, istiyoruz. sen ne dersin? Der. Bu işin hayırlı olacağını, kız ile oğlanın birbirine yakıştıklarını, Evlenmenin peygamberimizin sünneti olduğunu v.b. usulden konuşma yapar.

      Kızın babası varsa dedesi “kız evi naz evi” der.”Kızın dedesi ebesi, dayısı amcası var, onlarla bir konuşalım, danışalım, düşünelim.size cevap veririz” derler. Amaçları damat adayı hakkında araştırma yapmaktır. Bu arada duruma göre pekmez, bal şerbeti veya şeker ikram edilir. Bazen bulgur pişirilir. Üzerine kavrulmuş susam ya da baden serpilerek misafirlere ikram edilir. Kış günü ise armut, üzüm, erik kurusundan yapılmış hoşaf verilir. Bazı evlerde üzüm hevengi (dayanıklı üzüm salkımlarının iplere bağlanarak kuz ve sote bir yerde tavana asılarak saklanması.”verilir. Gitme vakti gelince misafirler kalkarlar. Ev sahibi sünnet olduğu üzere misafirleri dış kapıya kadar uğurlar.

       İki, üç gün sonra oğlan (erkek) tarafı bir kadın göndererek, ne oldu? Gibilerden kız tarafının ağzını arar. Eğer “aile kızı vermeye razı olmuş ise” kızın anası  “ buyursunlar gelsinler, kısmet olursa olur” diyerek yumuşaklık verir. Bazen bu istemeler birkaç defa ısrarla tekrarlanır. Belirli bir araştırma yapıldıktan sonra karar verilir. Genellikle kızın da fikrini alırlar. Kız tarafı vermeyi kabul etmişlerse kız istemeye giden kişiler yine kız tarafına misafir olurlar. Ortaklaşa nişan merasimi yapılır. Nişan merasimi genellikle aile arasında yapılır. Oğlan evinden getirdikleri nişan yüzüğünü “ alın emanetimizi verin emanetimizi diyerek evde bulunan en yaşlı kişi “hayırlı olsun, Allah bir yastıkta kocatsın, mutlu, huzurlu olsunlar duaları ile” nişan yüzüğünü takar.

       Nişanda erkek evinden kıza bir adet iskarpin, bir ipekli entarilik, eşarp,ayna, tarak, çorap gibi hediyeler bir sini lokum veya baklava ile birlikte bir kadın tarafından götürülür. Sini çok güzel süslenir. Eşyayı taşıyan kadın (genellikle orta yaşlı, herkesin sevdiği bir kadındır.) yolda giderken evlerinin penceresinden gördüklerine “huu, huuu Ayşe, Fatma kadın huu! falanın lokumu, datlısı (tatlı) gidiyor” diye bağırarak nişan olayını herkese duyurur.

           Kız evi bu taşıyıcı kadını karşılar. Eşyaları aldıktan sonra kadının hediyesini verirler. Onlarda damat (oğlan) evine bir adet günlük iç çamaşırı, mendil ve çorap ile birlikte bir sini helva yollarlar. Böylece nişan yapılmış olur.

       Bu arada imam nikâhı kıyılır. Beraber düğün tarihi kararlaştırılır. Resmi nikâh muameleleri başlar. Köyümüzde başlık parası yoktur. Yalnız erkek tarafı gücü yettiğince takı takar. İki taraf güçlerince yani evlilere ev eşyası alırlar. Eskiden gelin damadın babasının evinde kalırdı. Şimdilerde yeni ev açılıyor

     Düğün (Evlenme)  Törenleri:

       Düğün hazırlıklarına başlanır. Tabii en yoğun hazırlık kız tarafında olur. Kız tarafı komşularını pılı pırtı biçmeye yardıma çağırır. Biraz da burada amaç kızın çeyizlerinin konu komşuya göstermektir.

         Eskiden düğünler bir hafta sürermiş biz görmedik. Bizim bildiğimiz düğünler üç gün sürer. Ya Perşembe başlar, cumartesi akşam sona erer. Ya da pazartesi başlar, çarşamba günü akşam sona erer. Pazar ve Perşembe günleri gelin getirme günüdür.                                                            

         Düğünde kadınlar kız evinde, erkekler açık alanda kendince eğlenir, def çalarak kaşık oyunları oynanır. Oyunlarda Akdeniz ve İç Anadolu oyunları (Konya ve Silifke yörelerinin oyun havaları yaygındır.)

        Kadınların bölümünde bir kadın türkü söyler def çalar, genç kızlar kaşık oyunları oynarlar. Tabi kızlar en güzel kıyafetlerini giymişlerdir. Süslenmişlerdir. Gönlünde bir oğlan(genç) varsa onun anasına kendisini göstermek ister. Bekâr erkeklerin anneleri de oğluna eş olacak kızı burada seçer. Beğendiği kızı oyuna kaldırarak bir çeşit ilan eder. (Ben bu kızı oğluma alacağım. Haberiniz olsun). Kıza “falanca evin kadını A… hanım senin oynamanı istiyor” der kız o kadının oğlunda gönlü varsa oyuna kalkar. Böylelikle benim gönlüm senin oğlunda mesajını verir. Beğenmediği bir oğlanın anası oynamasını isterse, oyuna kalkmaz. Böylelikle oğlunda gönlü olmadığını da belirtmiş olur.

         Köyün bekâr erkekleri gizlice bayanların olduğu düğün evine gizlice (bazen kıyafet değiştirerek) girerek kızları seyreder, evleneceği kızı seçebilirler. Tabi bu arada tanıdığı bir bayana sevdiği ya da gözüne kestirdiği bir kız varsa oynatmasını ister. Düğünün son gecesi kız yeni(yene) yapılır. Gelinini ellerine ve ayak parmaklarına kına vurulur. Kına türküsü (eş kızım) söylenir.

 

               KINA TÜRKÜSÜ

            Altın tas içinde kına kesilsin       

            Görümceler etrafına dizilsin  

            Gelinim kınan kutlu olsun

            Bundan dirliğin tatlı olsun

 

            Yukarıda pelit odunu

            Yakan bilir tadını    

            Ahmet ağamın kadını  

            Eş kızım eş olsun, kınan kutlu olsun

 

            Vardığın yerlerde dilin tatlı olsun

            Yaz gelince hep koyaklar otlanır  

            Öksüz kızlar hep derlere katlanır    

            Çekin kırat kişnesin               

            Kırat kişnesin de anam nişlesin  

 

            Eş kızım eş olsun, kınan kutlu olsun                                           

            Vardığın yerlerde dilin tatlı olsun

            Sandığı kilitli, yükü şeritli 

            Yarın alı gelirler, yıllar umutlu  

 

            Çekin kıratımı binek taşına

            Kızlar gelin mi olur kendi başına

 

     Köyün erkekleri de düğün akşamları açık alanda toplanır. Meydana ateş yakılır. Ateşin etrafında çember oluşturulur. Def çalınır. Yanık sesli erkekler def eşliğinde türkü söylerler. Grup olarak kaşık oyunları oynanır. Oyunlarda aşağı mahalle, yukarı mahalle erkekleri daha iyi oynama(Atışma/rekabet) yarışı yapar. Erkeklerin eğlencesine “düğün damı” adı verilir.

        Köyün erkekleri düğün başlamadan önce Düğün odunu** getirilir.
o**Düğün odunu: Düğünün olan erkek evine köylülerin bir hizmeti ya da jesti denilebilir. Ayrıca eğlenceli bir çalışmadır. Köyün erkekleri oğlan evine (Güvey evine) dağdan odun getirmek için köyde ne kadar eşek, at, katır varsa toplanıp konvoy halinde dağa giderler. Giderlerken def çalarlar, oyun oynar, tüfek ata ata yollarına devam ederler. Odunlar kesilip hayvanlara yüklenir, yine gittikleri gibi şen şakrak köye geri dönerler. Köyde kalanlar oyunlar oynayarak dağa gidenleri karşılar. Odunlar damat evine yıkılır, düğün yemeğini pişirmede kullanılır.                                                 

              Katkılarından dolayı Şaban ÖZKAYNAK'a teşekkür ederim.

        O akşam  (kına gecesi) köyün en iyi yemek yapan kadını güvey evinde yemek yapar. Erkek evinin bireyleri ve komşular aşçı kadına yardım ederler. Sonraki sabah (pazartesi ya da perşembe) bütün köy halkı sabah yedide erkek evinde toplanır. (Önceden çağırıcılar teker, teker çağırmıştır.) Önce köyün hocası dua yapar. Önce erkekler sonra çocuklar ve kadınlar yemeklerini yer. Bu arada damadın yanında sağdıç hiç ayrılmaz, damada hem nasıl davranacağını anlatır hem de damadın malına sahip çıkar.  Yemekten sonra kimse dağılmaz.

       Bu arada gelin atı hazırlanmıştır. Ellerinde deflerle üç dört köçek veya köyün gençleri oynaya  oynaya bütün köy halkı kız evinin önüne gelir. Bir süre kız evinin önünde oynarlar. Sonra gelin başına bir al (Kırmızı bir örtü) geçirilmiş halde babasının kolunda ağlayarak evinden çıkar. Tabi bu arada ayrılık acısı ile kız evinde de ağlama sesleri (hıçkırıklar) duyulur. Gelin ata bindirilir. (Şimdilerde arabaya bindirilir.) Gelinin eşyası da bir gün önce veya bu sırada atlara yüklenerek taşınır. Artık atların yerini araba aldı.

        Gelin alayı köyü dolaşır. Caminin önüne getirilerek dua edilir.  Sonra alay damat evinin önüne gelir. Eğer gelin başka yere gidecekse Köy gençleri gelin atının önünü keser yüklü miktarda para almadan yolu açmaz.

       Damat gelini tutarak (kucaklayarak) attan indirir. Kolundan tutarak evlerinin kapısına getirir. Evin kapısına gelindiğinde gelinin başına para ve seker atılır. Çocuklar paraları ve şekerleri kapışırlar. Gelin merdivenin önüne ya da kapı eşiğine gelindiğinde önceden konulan bir tas suyu ayağı ile vurarak devirir. Bu arada gelini damadın anne ve babası kollarından tutarak merdivenden çıkarırlar. (Gelin kaynata ve kaynanasına teslim olmuştur). Ayrıca Gelinin kucağına erkek çocuk verirler. Dışarıda eğlence devam etmektedir. Bir süre oyunlar oynandıktan sonra köylüler “Allah mutlu etsin, bir yastıkta kocasınlar” dilekleri ile dağılır.

      Damat berberde tıraş olur. Gelinin getirdiği giysileri giyer. Gün boyunca sağdıç damadın yanından hiç ayrılmaz. Erkek evinde akşama kadar eğlenilir, Yatsı namazını kıldıktan sonra dualarla, (damadın arkadaşlarının yumruklamaları arasında) damat gerdeğe girer. Gerdek gecesi dışarı mendil bırakılır. Hane halkı rahatlar. Çünkü mendil bırakmak “gelin bakire problem yok, fiilen karı koca olduk “demektir. Dışarı mendil bırakılmazsa ya kızda sorun (bakire olmaması ki köyümüzde bu duruma pek rastlanmamıştır.) vardır ya da erkekte iktidarsızlık görülür. Herhalde burada heyecan söz konusudur. Buna da “oğlanın basireti bağlanmış” denir. Önceleri hoca getirilir dua ve nasihat edilirdi. (Ya da doktor). Tedavi yoluna gidilirdi. Bu konuda da yakın zamanda bir olay duymadım. Bu arada gerdek gecesinde iktidarsızlık konusunda sorun çıkması yeni evlilerin düşmanlarının büyü yapmasına bağlanır. Bu sebeple büyü tutmaması için evlilikten önce “ayı ağzı bağlanır”.(*)

      (*)Ayı ağzı bağlamak: kötü büyülere karşı “korunmak amacıyla” yapılan dua niteliğinde bir çalışma. Köyde belirli hocalar yapardı. Bu konuda meşhur hoca rahmetli İbilin Abdürrahim hoca idi. Ruhu şad olsun.

      Sabah olunca damat ile gelin birlikte kızın anne ve babasını ziyaret ederek ellerini öperler. Böylece bir yuva kurulmuş olur. Köyümüzde yakın zamana gelinceye kadar balayı kavramı yoktu. Şimdilerde biz de modaya uyduk. Eskilerde gelin kaynata ve kaynanasının yanında kalırdı. uzun zamandır yeni evlilere ayrı ev açılır oldu. 

          Menşeini kesin olarak bilmemekle birlikte köyümüzün bir başka adeti evlerdeki bekar kız sayısınca evin bir bacasına şişe dikilmesidir. Şayet evden bir kız evlenirse bacadaki bir şişe kırılır. Şimdilerde bu adet unutulmuştur. Bugünlerde hâlâ bazı evlerin bacaklarında hatıra babından şişe bulunmaktadır(kalmıştır).

        Düğün ya da Hatim Yemeği: Bir kişi hacca gittiğinde, yakını öldüğünde veya çocuğunu evlendirdiği zaman bütün köylülere yamak verir. Yemeği köyün aşçısı bir kadın yemeği hazırlar (Son yarım asırda Ayşe Armutçuoğlu ile Hikmet Uzun aşçıların meşhurudur.) Yemekten önce hatim duası yapılır. İhtiyarlardan başlayarak onar kişilik büyük sofralara oturularak yemek yenir. Yemekte çorba, (düğünlerde düğün çorbası)  sebze yemeği (bamya, taze ya da kuru Fasulye gibi) Etli yemek (Erkeç*** özel kesilir, eti haşlama yapılır.) pilav ve tatlı (genellikle Tahin helvası. Köyde "çarşı helvası "denir) verilir.

O ***Erkeç: Köyümüz dağlık olduğu için küçükbaş hayvanlardan keçi beslenilmiştir. Bu hayvanların erkeklerinin hayâsı kesilerek iğdiş (İnsanlar için hadım edilmek tabiri kullanılır.) edilir. İğdiş edilme-yenler tekedir belirli sayıdadır. Damızlık denir. Erkeklerin üç yaşındakilere öveç dört yaş ve üstündekilere erkeç denir. Eti çok lezzetlidir. Beş yaşından sonrasının eti sertleşir. Köyümüzde kartlaşmış erkeç denir.
    
Bağ Bozumu ve Pekmez Kaynatmak: Eylül ayı geldi mi köylüyü yeni bir telâş alır. Bağ bozumu vakti gelmiştir. Artık üzümler iyice ermiştir. Zaten köylü bir aydır bağlarda yatmaktadır. Bağları yaban hayvanlara karşı beklemektedirler. Bağda barınmak için her bağa bir göz (Bir odalı) ev yapılmıştır. Bu evlere "Bağ köşkü" denir. Ayrıca köyün gençleri (bilhassa genç kızlar) üzümler tatlanmaya başlar başlamaz bağ bekleme adı altında bağ köşklerinde toplanır, kendilerince eğlenirlerdi. Sabahın erken saatlerinde küfesini, bağ bıçağını alan köylü bağa giderdi. Böylece bağ bozumu başlardı. Üzümler teker, teker toplanılır sepetlere yerleştirilirdi. Kesilen üzümler küfelere konur. Bu arada daha tatlı olduğu için üst kısımdakiler mutlaka tadılır. Sepetlerden küfelere aktarılırdı. Küfeler at, katır ya da eşeklere yüklenerek evlere getirilirdi. Bağlar bozulduktan sonra bağ arası başaklanırdı. Şıra(ha)nelere getirilen üzümler şıranedeki havuza doldurulur. Malın sahibi üzümü ezerek (ayaklarını temizleyen kişi üzümü tepeleyerek ezerdi.) suyunu sıra havuzuna akıtırdı. Sıra havuzundaki üzüm suyu Aldürbe'den getirdiğimiz pekmez toprağı ile mayalanırdı. Akşam oldu mu avludaki pekmez tavalarına sıra doldurulur, ardıç odunu ile sıra kaynatılır. Bu arada bir kişinin pekmezi sürekli karıştırması gerekirdi. Tabii bu arada kesif bir pekmez kokusu mahalleyi sarardı. Sabaha doğru pekmez olurdu. Bu çalışma sırasında komşular birbirine yardım ederdi.
o****Başaklanmak: Bağ bozumu, bostanların kaldırılması, Badem ya da ceviz ağaçlarının meyvelerinin silkelenilmesinden sonra fark edilmeyen meyvelerin toplanılmasına denir. İsteyen istediği yeri başaklayabilir. Bu işi en çok çocuklar ya da çok fakirler yapar.
ooooo
Yayla Otuna Gitmek: Haziran ayının son haftasına gelindiğinde köy bekçisi tellâl "ey ahali, duyduk duymadık demeyin, duyanlar duymayanlara söylesin. Yarın öğleden sonra topluca yayla otuna gidilecek-tir."diye çağırırdı. Köylüler hayvanlarının kışlık ihtiyaçlarını karşılamak için yaylaya ot kesmeğe giderlerdi. Nenekoyağı, Melekçukuru. Kızılçukur, Aşağısarıçlar, Yukarısarıçlar, Atlaralanı Ayotu, Papazkoyağı, Hatıpkoyağı,Armutkoyağı, İnişdibi, Ölümiyar gibi yerlerde otlar kesilirdi. Eskiden gök çukura ot kesmeye giderlermiş. Yaya olarak yaklaşık altı saat. Kesilen otlardan burma yapılırdı. Burmalar kurutulduktan sonra hayvanların sırtında köye getirilirdi. Yaylalarda yaklaşık bir hafta kalınırdı. Akşamları ateşler yakılır, Yakılan ateşlerin başında oturulur, yemeklerimizi yerdik, büyüklerimizden menkıbeler dinlerdik. Ayrıca bilenler yanık türküler söyler, bilmeyenler de onları dinlerdi. Bazen bir veya iki kişi ikindiden sonra ava gider keklik vurur, gelirdi. O akşam keklik eti ile pilav pişirilir. Ortaklaşa yenirdi. Yaylaya gitmeden önce evlerde ayran yapılır, tuluklara doldurulurdu. En büyük içeceğimiz bu ekşimiş ayran olurdu. En çok Yusufçuk kuşunun hikâyesini severdik, büyüklerimize defalarca anlattırırdık. Akşam olunca ottan yatak ve yastık yapılır üzerine yatardık. Tabi üzerimizde kalın yorgan örterdi annelerimiz. Akşam yattığımızda gece kuşlarının ve böceklerin ötüşünü dinlemek ayrı bir zevkti. Yusufçuk kuşunun nağmeleri (ötüşü) hâlâ kulaklarımızda çınlıyor. Tabi hikâyesi de aklımızda.
        
Yılbaşı Eğlenceleri: Bizim kültürümüze nereden ne zaman geldiğini tam olarak bilmiyorum. Orta Asya Türk kültüründe yeni gün (Nevruz) kutlamaları var ama ilişkisini kuramıyorum. Yılbaşı günü 12 ile 20 yaş arası gençler kendi aralarında gruplar oluştururlar. Bu grupta biri çan takar sallayarak geldiğini haber verir. Değişik kıyafetlerle girdikleri evlerde basit oyunlar (Komiklikler yaparlardı) sergileyerek hane halkını güldürürlerdi (memnun ederlerdi). Maniler söylerler, ev sahibine övgüler, tekerlemeler söylerlerdi. Gençlerden biri omzunda heybe taşıyarak ev sahibinin verdiği hediyeyi (Buğday, arpa v.b.) heybeye doldururlardı. Eğlence bittiğinde topladıkları zahireyi bir köylüye satarlar. Elde ettikleri para ile yiyecek bir şey (Lokum, helva gibi) alırlar kemâl-i afiyetle yerlerdi. Bu arada kendilerince eğlenirlerdi.
    
Yağmur Duası: Bahar olup da aylar yağmursuz geçmeye başlarsa köylülerimizin tek çaresi Allah'a yalvarmak olur. Bahar ayları yağmursuz geçerse köylüler toplu halde yağmur duasına çıkar Önce Orta Camiin önünde dua edilir, Sonra Çakıllı tarlaya çıkılır. Burada da dua edilir. Buralarda toplanan köylülere etli bulgur pilavı verilir. Bazen keçilerle oğlaklar buraya getirilir. Karşı karşıya getirilir.(keçilerle yavruları-oğlaklar-karşı karşıya gelince birbirlerine kavuşmak için bağırırlar, birbirlerini çağırırlar. ) eski bir itikada göre Allah Bu yarattığı mahlûkatın yalvarmalarına dayanamayıp gözü yaşlı insanların istediği yağmuru yağdıracaktı.
   
Vefat Törenleri: Köyümüzden genç yaşlı birisi vefat ettiği zaman İlk olarak duyurulur. Salâ verilir. Yakın vakit namazına yetişecek şekilde hazırlanır (yıkanır). Vakit namazından sonra ya Orta camide ya da Medresede kılınacak cenaze namazından sonra mevta defnedilir. Bu defin işlerinde köyün bütün insanları iştirak eder. Mevta defnedildikten sonra bütün erkekler rahmet-linin veya en yakının evinde kısa süreli taziye ziyaretinde bulunulur. Cenaze evi bir hafta süre ile boş bırakılmayacak şekilde yeniden kadınlı erkekli taziye ziyareti yapılır. Uzak yakın komşular (imkânı olan bütün köylüler) yemek / tatlı getirirler. Cenaze sahibi yedi gün boyunca her akşam iki sofralık adam çağırır, yemekler yenir, hayır duaları edilir. Yedisinde kırkında ya da elli ikisinde yeniden dualar yapılır. Ev sahibi uygun göreceği bir zamanda bütün köylüye hatim yemeği vererek rahmetli yeniden hayırla yâd (dua) edilir. Bu arada rahmetlinin yakınları elinden geldiğince (Zaman buldukça) İhlâs, Yâsin, Tabareke okurlar, Salâvat Şerife getirirler, Kur'an-ı Kerim'i hatmederek bütün geçmişlerine bağışlarlar. Kişi rahmetli olduktan sonraki ilk dini bayram rahmetlinin bayramı sayılır. Bütün köylüler yeniden taziye ziyaretinde bulunurlar. Öncelikle bayram arifesi ve Cuma günleri yoğun olmak üzere mezar ziyaret edilir. Herkes kendince dua eder. Rahmetlinin yakınları mutlaka ölen kişi geriye borç bırakmışsa borçlarını ödenir. Devri görülür. Sene-i devriyesinde de mutlaka dualar edilir. Ölen kişi için fakir fukaraya tasaddukta(yardım) bulunulur. Mezar kaybolmasın diye sade bir mezar yapılır. Süsleme yapılmaz. Ayak ve başucuna sade birer mermer dikilerek kitabesi yazılırdı.
    
Sakal-ı Şerîf ve Kabir Ziyareti: Her dini bayram arifesi ikindi namazı kılındıktan sonra Orta camiinde salâvatlarla Yüce Peygamberimizin sakalı Şerifi açılır. Büyüklerden başlamak üzere bütün köylüler huşu içinde öperler. Mukaddes sakal-ı Şerifi görmek, ona gören gözle bakmak, öpmek bir an için Peygamberimizi görmek, ziyaret etmek gibi bir his uyandırır. Sakal-ı Şerif bahsi geçer de rahmetli Çerkezîn Hafız amcayı kim hatırlamaz, yâd etmezsek yanlış ederiz. Sakal-ı Şerif ziyaretinden sonra herkes topluca yakınlarının mezarlarını ziyaret eder. Bildikleri dualarla rahmetlilerini yâd ederiz.
        Mevlit Okutulması:
Köyümüzün insanları genellikle geçmişlerine yâd etmek evlenme, sünnet gibi durumlarda genellikle Orta camiinde namazdan sonra Mevlîd-i Şerîf okutulur. Kur'an ziyafeti çekilir. Bol, bol salâvat-ı şerife getirilir. Mevlide katılan misafirlere şerbet, gül suyu, şeker ikram edilir. Şimdilerde köyümüzdeki geleneklerimiz genç dinamik az olmasından dolayı bazıları devam etmese de İstanbul'daki dernek merkezinde yaşatılmaya çalışılıyor. Kış gecelerinde kütük helvası ve yüzük oyunu en çok yaşatılan geleneğimizdir. Ayrıca köyümüzde yaşanmış hikayeleri, zanaatkarların çalışma koşullarını köydeki şenliklerde ve dernek merkezinde skeç ya da orta oyunu şeklinde yaşatılmaktadır.

     
Çelik Çomak(değnek) Oyunu: İki takım halinde oynanır. 20 santimetre uzunluğunda bir sopa (Çelik) ile 80 santimetre uzunluğunda bir sopa (Çomak) ile oynanır.
     
Potile(Dokuz kiremit) Oyunu: İki takım ya da iki kişi tarafından oynanır. Bir yere dokuz tane kiremit parçası üst üste konur. Kura ile belirlenmiş takımın birinden bir kişi bezden yapılmış bir top ile üst üste konulan kiremitler belirli bir mesafeden yıkılmaya çalışılır. Yıkılan kiremitleri karşı takımdan bir kişi toplar…
    
Beş Taş Oyunu: Bilye büyüklüğünde beş yuvarlak taş ile oynanır.
     
Yakan Top Oyunu: İki takım halinde oynanır. Bezden elma büyüklüğünde bir top dikilir. İki takım arasına bir çizgi çizilir. Kura ile bir takım oyuncuları oyuna başlar. Elindeki topu karşı tarafın oyuncularından birine hedefleyerek atar. Vurabilirse vurulan oyuncu devre dışı kalır. Fakat top atma sırası da kendilerine geçer. O da karşı tarafın oyuncusunu vurmaya çalışacaktır. Atılan top vurmazsa topu alır atar. Fakat zaman kaybı olur. Karşı tarafın oyuncuları vurulmamak için tedbirini alır. Oyun böyle devam eder.  

    Kazık Oyunu: Grup oyunudur. Fakat herkes kendine oynar. Yaklaşık 25/30 cm. boyunda ucu sivriltilmiş kazıklar hazırlanır. Bu kazıkların sivri ucu çamura batırılır. Diğer oyuncu kendi kazığı ile arkadaşının kazığını yine çamura batırarak yıkmaya çalışır. Yıkılan kazıklar kazığı yıkanın olur. Grup halinde de oynanır.
     
Çizgili Oyunu: Genellikle kız çocukları oynar.
      Cıngışdak(tahtıravalli): Bir buçuk metre boyunda bir ağacın yarım metresi toprağa gömülür. Ağacın tepesi oval şekil de sivriltilir. Ağacın toprağa gömülen kısmının kenarları taşlarla sıkıştırılır. Üç metre uzunluğun da bir ağacın ortasında oval bir oyuk açılır. Bu oyuk yere diktiğimiz ağacın ucuna gelecek şekil de yerleştirilir. Üç metre uzunluğundaki ağacın iki ucuna birer kişi oturur. Oturanlar yerlere ayaklarını vurarak yukarı aşağıya oynarlar. Ayrıca daire çizerek eğlenirler

 
  Bugün 7 ziyaretçi (8 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol