ÇİMİ KÖYÜNE HOŞ GELDİNİZ!!!
  ÇİMİ TARİHİ
 

  ÇİMİ TARİHİ
         Kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte; 13. asrın başlarında Moğol istilâsından kaçan Türklerin aynı yüzyılın sonlarına doğru köyümüze yerleştiği tahmin edilmektedir.
          Türkistan'ın Kazakistan bölgesinde (Bazı kaynaklarda Türkistan bölgesinden geldiği söylenilmektedir. Hatta Çimkent’ten) yaşayan ÇİMİLİ (Çimeli) Türkleri Moğol istilâsıyla batıya göçe başlamışlardır. Önce Erzincan'a yerleşerek bir süre konaklamışlardır. Yakın zamana gelinceye kadar Erzincan’da üzümü ile meşhur Cimili köyü vardı. Şimdi Köy belde olmuş, adını da Üzümlü olarak değiştirmişlerdir. Bir süre sonra Çimililerin bir kısmı Erzincan'dan Aksaray'a göç etmişlerdir. Erzincan ve Aksaray'da kalanlar olmuştur. Bu, buralardaki Çimi kelimesi geçen yer isimlerinden anlaşılmaktadır. 13. Asrın sonlarına doğru köyümüze gelen atalarımız Katraniçi "bugün Yukarı Mahalle, o zaman burasının katran ağaçları ile kaplı olduğu anlaşılmaktadır." denilen yere yerleşmişlerdir. Beylerine Katrancı Ali deniliyormuş. Bu sebeple Katrancı Ali köyümüzün kurucusu sayılabilir.

         Köyümüze biz gelmeden önce  (Cumhuriyet dönemine gelinceye kadar) ve bizimkilerle birlikte Köyümüzde Rumların yaşadığı zannedilmektedir. Örnek: Kovanlık mevkiindeki gayri müslim (gavur) mezarları, Asar’daki ev enkazları. Fakat bunların Türklere göre nüfusları hakkında bir bilgi yoktur. Ayrıca Toptaş’tan  Uzundede’ye Horasan (kireç kum karışımı) yapımı su kanalı bulunduğu söylenilmektedir. Bu kanalları yapan ustalar Girit’ten, Mora’dan Ve Eski Antalya’dan geldiği söylenilmektedir. Eski insanlarımız Bu kanalların yapımında Mandili isimli bir Rum ustadan bahsetmektedirler.

       “Bazı kaynaklara göre (Bakınız: Mustafa ENHOŞ, Akseki ve Aksekililer) ilk gelenler Kovancık Tepesi civarını yurt edinmişler ki buralarda eski ev kalıntıları rastlanır. Yine eski kayıtlarda burada bir Namazgâh (Musalla taşı)adı geçiyor.”

       Yukarı Mahalle Camii ve yanındaki çeşme (Miyar)oldukça eskidir. Bu camiin çevresi ilk yerleşim yeridir. ( Müslüman Türkler bir yere yerleştiklerinde ilk işleri camii inşa etmektir.) Camii 1780 (H.1194) birkaç sefer yıkılmış ya da yanmış, yeniden yapılmıştır. 1854 (H.1270) yılında meydana gelen büyük yangından sonra Mehmet Reşit Paşa tarafından medreseli olarak yeniden yaptırılmıştır. İlk beratlı (diplomalı) hocası Süleyman Efendidir. Son yapımında enkaz yerinde yedi sekiz asırlık olduğu tahmin edilen mezar taşları ve kitabe bulunmuştur. Ahşap kitabe şimdi ne olduğu bilinmiyor. Köyümüzde ikinci tarihi camii ise Çukur camiidir (halk arasındaki adı Cuma camiidir). Bu camide 1945 (*) yılında büyük yangıda yanmış yeniden yapılmıştır. Geçmişte köyümüzde iki medrese ile bir Nakşibendî tekkesi bulunuyordu.

           Kanuni Sultan Süleyman zamanında Çimi padişahın hasları(şahsi toprakları) arasında idi. Sonradan parçalanarak daha önce kurulmuş olan Beşirağa vakfına katıldı. Alanya sancağına bağlandı.

         Köyümüzde Osmanlı dönemine ait birçok belge kılıçlar, silahlar, fermanlar, el yapımı bakır kaplar bulunmaktaydı. Yangınlarda çoğu kül olmuştur.

         Atalarımız buraya gelmeden önce köyümüz çevresinde yerleşim olduğu açıktır. Asar denilen dağın zirvesinde hâlâ ev enkazları, duvarlar, küp kırıkları bulunmaktadır. Kovanlık denilen mevkide mezarlar bulunmaktadır. (Halk tabiriyle "gâvur" mezarları.) Değirmen deresi denilen yerde eskiden su değirmeni olduğundan bahsedilmektedir. Ayrıca yaylaların bazı yerlerinde taşlar üzerinde resimler -işaretler- görülmüştür. Türkler Anadolu'ya gelmeden önce Köyümüz ve çevresinin İlk Çağda Hititlerin, Pamfilya'nın, İskender İmparatorluğunun, Romalıların ve Bizans İmparatorluğunun egemenliğinde kaldığı bilinmektedir.(Açıklama altta)

        Malazgirt Savaşı ile Türkler Anadolu'ya gelmiştir. Köyümüz ve çevresi önce Anadolu Selçuklu sultanı Alâeddin Keykûbat tarafından ele geçirilmiştir. (XIII. asrın ilk yarısı) Böylelikle Anadolu Selçuklu topraklarına katılmıştır. 2. Beylikler döneminde Karaman beyliğine bağlı kaldığı bilinmektedir. Osmanlı padişahı 1. Beyazıt tarafından Osmanlılara katılmıştır. Ankara savaşı ile Osmanlı'dan bir ara ayrılmışsa da sultan 2. Murat tarafından yeniden Osmanlılara bağlanmıştır.
        Buraya yerleşen ÇİMİLİ Türkleri zamanla çoğalmışlar. Bir ara köyümüzdeki hane sayısı iki-üç yüze çıkmıştır. Osmanlı kaynaklarından (bazı irade ve yazışmalardan) Çimi’nin kasaba diye isimlendirildiği anlaşılmaktadır.  

        1520 yılında (Kanuni Sultan Süleyman zamanı) köyümüz 76 hane imiş. Devlete 5000 gümüş akçe vergi veriyormuş.17. asırda yaşayan Evliya Çelebi ünlü seyahatnamesinde Çimi’den bahsetmektedir. Evliya Çelebi’ye göre Çimi’de 28 cami?, 2 medrese, 2 kütüphane, 9 000 nüfus bulunmaktadır.

       Yine Osmanlı kaynaklarına göre XVIII ve XIX (1700/1850) asırlarda Çimili bazı paşaların nüfuzundan dolayı Alanya sancağının bile Çimi’den yönetildiği Mahkemelerin kurulduğu, suçluların Çimi’de, idam edildikleri belgelerle ve sözlü anlatımlarla zamanımıza kadar geldi. Yine bu paşaların zamanında (Mehmet Sadıkı Paşa, İbrahim Paşa, Abdi Paşa.) görev nüfuzlarının da katkısıyla Beyşehir,  Manavgat ve bazı beldelerde malikâneler kurdukları bilinmektedir. (Ali UÇAR, Akseki dergisi, Sayı:3, sh:25 )

        Ortalama yedi ile çarptığımızda iki bine yakın nüfus eder. Cumhuriyet devrine gelinceye kadar dört medrese, ondan fazla mahalle mektebi olduğu iddia edilmektedir. Bir kısmı köyden ayrılarak Bucak (Hüsamettin) ve Alavada (Çanakpınar)'ya yerleşmişlerdir. Köyümüz Osmanlı zamanında Alanya sancağına bağlı idi. Köyümüz bir zaman sürgün yeri olarak görülmüştür. Bu sebeple sürgün edilen paşaların mezarları bulunmaktadır. Köyümüzde çok değerli bilgin ve devlet adamı yetişmiştir. (Bakınız: köyümüzden yetişenler.) Bu paşalar köyün sınırlarını batıda Manavgat yakınlarına doğuda Gündoğmuş'un Güneycik Kasabasına, Kuzeyde Bozkır ilçesi ve Yarpuz beldesine dayandırmışlardır. Bu bakımından köyümüzün sınırları oldukça geniştir. 

      Yetmişli yıllarda bazı şahsi çıkar düşünceleri bazı tatsız olaylar olmuşsa da bunlar büyük kin yaratmamıştır. Fakat yaklaşık 300 senedir ihtilaf (anlaşmazlık konusu olan “Yayla davası” nedeniyle Manavgat ilçesinin Ahmetler köylüleri ile tarihte zaman, zaman tatsız olaylar olmuştur. Osmanlı dönemindeki mahkemeleri saymasak bile Cumhuriyet tarihi boyunca mahkemeler süregelmiştir. Alanya ve Seydişehir Ağır ceza mahkemeleri birkaç kez karar vermişlerse de yeniden mahkeme açılmıştır.  Senelerdir yaylamızda otlak bedellerini vererek kalan Ahmetler köyü sakinleri ile bireysel olarak hiçbir husumetimiz (düşmanlık) yoktur. Dileğimiz davanın her iki tarafı memnun edecek şekilde sonuçlanması.       

         (*)1945 Yangını: Büyük yangın köylülerin Gök Çukur Yaylasına ot kesmeye gittikleri vakit (haziran ya da temmuz ayında olması gerekir) Sayyaka Semtinde Abdullafendin evinin önündeki Kerimin Habibe’nin evinde yangın çıkar.  Köylülerin anlattığına göre iki çocuğun ateşle oynamasından yangın vukua gelir. Yangın Gökmenine sirayet eder. Gökmenin evinde çok miktarda fişek olması yangının yayılmasında etkili olur. Köylülerin ekseriyetinin yaylada olması ve evlerin damlarının yonga dediğimiz ince tahta ile örtülü olması yangının rahatça yayılmasında etkili olur. Yangında Sayyaka ve Koyak semtleri başta olmak üzere diğer mahallelerde 45–50 ev yandı. Hatta köyün önündeki bütün harmanlarda yandı. Yangın öğleden önce çıktığı halde Akseki’den ve çevre köylerden ikindi vakti yardıma gelebildiler. Ancak bundan sonra yangın kontrol altına alınabildi. Köylü, savaşın etkisiyle zaten fakirdi. Bu yıllarda büyük kıtlıklar görüldü. İnsanlar dağlardan topladıkları otları ya da ağaç kabuklarını yediler.

        Akseki Orman İdaresi, Koru bölgesinden Orman kesmeyi serbest bıraktı. Köylüler yeni evlerini yapabilmek için kereste ihtiyacını böylece giderebildiler.

        Bu

 arada bilhassa Koyak semtindeki güzelim konaklar ve saraylar yok oldu. Yenisi yapılamadı.

 

              KISACA YÖREMİZİN TARİHİ:(*)

 

Türklerden Önceki Durumu:

        İlk çağlarda bölgemize İonların egemen olduğu tahmin edilmektedir.bu zamanlarda Psidya, pamfilya egemenlikleri de görülmüştür.Çok harap olmakla birlikte Kovanlık ve Asar bölgesindeki kalıntılar bunların göstergesidir. Bölgemizin Roma İmparatorluğunun, İskender İmparatorluğunun egemenliğine girmiştir.(MÖ:330/323) Büyük İskender’den sonra bir ara Pers imparatorluğunun egemenliğine girdiği zannedilmektedir.(MÖ:323/312) Daha sonra İskender’in yerine kurulan küçük krallıkların buralara egemen olduğu bilinmektedir.

        Bu zamanlarda İlçemiz Akseki’nin(eski adı: Marla) büyük bir yerleşim merkezi olduğu bilinmektedir. Ayrıca az da olsa bölgemizde gayrimüslimlerim cumhuriyet devri Nüfus Mübadelesine kadar varlıklarını sürdürdükleri zannedilmektedir.

Roma İmparatorluğu ikiye ayrıldıktan sonra bölgemiz Bizans İmparatorluğunun egemenliğine girmesine rağmen bölgenin zengin bir orman mıntıkası olması ve sarp olması sebebiyle sık sık el değiştirdiği, Kıbrıslıların, hatta Mısırlıların saldırılarına maruz kaldığı bilinmektedir. 

 

A)Selçuklular Dönemi:

         1218 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat sarayda yaptığı bir toplantıda denizden gelebilecek tehlikeleri önlemek için Alanya’nın (sahillerin) fethedilmesi talimarını verir. Bölgemiz 1228 yılında fethedilir. Selçuklular geriden gelen göçerleri buralara yerleştirirler.

        Selçuklular Alaaddin Keykubat’tan sonra zayıflamaya başlaması yüzünden bölgede istikrar olmaz.bölgedeki beylikler arasında sık sık el değiştirir.Fakat bu konuda  fazla bilgi yoktur. Köyümüzün bu sıralarda kurulduğu tahmin edilmektedir.

 

B)Karamanlılar   ve Diğer Beylikler Dönemi:

Bölgemiz 1276 yılında Karaman beyi Karamanoğlu Mehmet  Bey tarafından kendi sınırları içine alınır.

1316 yılında  İlhanlı (Moğol hükümdarı Olcaytu zamanında) hakimiyetine geçtiği görülür.

Bir ara Beyşehir Şeydişehir’de kurulan Eşrefoğulları egemenliğine girer. Ama genellikle bölgemiz Karamanoğullarına bağlı kalır.

Hamitoğulları’nın  Teke (Beğliği) koluburaya kadar uzanır.Bir müddet çevreyi kendi idareleri altına alırlar.

Bu dönemler(1250/1396) Anadolu’nun en karışık zamanıdır. Yukarıda bahsedildiği gibi bölgemiz sık sık el değiştirir. İstikrarsızlık vardır.Bu yüzden sıkça halk hareketleri (isyanlar) görülür.

Bölgemizin bir ara (yaklaşık on yıl,1327/1337?) Kıbrıslı korsanların eline geçtiği görülmektedir.

 

C)Osmanlılar Dönemi:

Hamitoğlu Dündar bey bölgeyi 1380 yılında  (Seydişehir-Beyşehir) para karşılığında  (80 000 altın) Osmanlı Sultanı  Murat Hüdâvendigar Bey’e (I.Murat) satar. Böylece Osmanlı hakimiyeti bölgemize kadar uzanmış olur (Komşu).

Bu sırada bölgemiz Karamanoğulları hakimiyetindedir.Yıldırım Beyazıt (I.Bayazıt) Batı ve Güney Anadolu’daki bütün beylikleri Osmanlı topraklarına katar. Böylece Akseki tabi köyümüz Osmanlı egemenliğine girmiş olur.

1402 Yılında  Osmanlıların Ankara Savaşı’nda Timur’a yenilmesi üzerine bütün beylikler yeniden kurulur. Köyümüz(Akseki ve çevresi)  yine Karaman Beyliği dahilinde kalır. II. Murat tahta geçtiğinde Karaman beyliği epi küçülmüşse de Karaman topraklarını ele geçirmek Fatih Sultan(II.Mehmet) Mehmet’e nasip olur.(1472)

Bu tarihten sonra Akseki ve çevresi Tabii olarak köyümüz Alanya sancağına bağlı kalır.

Not:Çimili bazı Paşaların Alanya mutasarrıfı “vali” olduğu (bkz:Köyümüzden Yetişenler) bilinmektedir. Bu paşalar yazları köyümüzde oturarak görevlerini ifa ederlerdi.Yani bir çeşit sezonlukta olsa köyümüz sancak merkezi olmuştur.

 
  Bugün 10 ziyaretçi (12 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol